18 Ocak 2012 Çarşamba

Kendini bir halt sanan hastalıklı kişilik. Volume 1


         Kendini haklı yere beğenen insanlara sözüm yok. Ego bu yaptıysan, başardıysan bir şey senden de peygamber mütevaziliği beklemiyoruz ki içim bunalır " yok efendim benim değil sizin güzelliğiniz, benim değil sizin başarınız" nevinden konuşan insanlardan. Yahuu ortada işte güzel de sensin başaran da yeme bizi sen de içten içe söylüyorsun bunu, oynama bize yani. Neyse daha sonra mütevazilik komasına girme sınırında olanlara da giydiririm ama şimdi konu onlar değil.
En kıl olduğum insan cinsidir taktir edilesi bir başarısı bir yeteneği bir huyu olmamasına rağmen uzm. herbolog* (* her b.ku bilen) tafralarında dolananlar. Bu tiplerin boyu kısa ya da uzun olsun, kaşlar havada yukardan aşağı bir bakış şekli vardır, bir de göz devirirken zafer kazanmışlıkla acımak arası bir gülümsemeleri ( ey gözüne! sanki ayna karşısında çalışıyorlar, hepsi aynı model). Aşağı görüyor ya herkesi "sen de aşağılıksın!" diyor hal dili ile.

      Küçük dağları yaratma işini o reddetmiştir yoksa teklif gelmiştir hani. Aman diyeyim kapsama alanı içerisindeyken bir şeyi yanlış anlama lüksünüzü kullanmayın, diliniz sürtçmesin affetmez! doğru söyleyeni sekiz köyden kovarlar dediniz misal,  "açılın ben doktorum" şevki ile atlar, verdiği bilgi ile hayat ne hayatı yahuu dünyayı kurtarıyormuş edalarıyla kırıla kırıla o pis gülümsemesi şapşal bakışı da takınmayı unutmadan " 8 değil şekerim o 9, ben bu deyimi çok severim, 9 çok manalı bir sayı bütün sır 9da gizli yanlış söylersen anlamını yitiriyor, misal ben de aynı dertten mustaribim ...vs.vs. vs." diye bir söze başlar ki "misal ben" hatta sadece "ben " ile başlayan bir cümle kurmaya yeltendiğinde yangın çıkışı işaretini takip etmeniz şiddetle tavsiye edilir.

        Zaten şahsın geçmişi hep "en" olması ile doludur. Anası babası, amcaları dayıları, bilumum tüm sülaleleri ayrı ayrı buna taparlar. En beğenilen, en gözde, en başarılı, en sevilen çocuk, kardeş, yeğen, teyze, öğrenci, akran, çalışan, kız/erkek bu olmuştur! Vay arkadaş! evren secde ediyor kişinin mükemmelitesi karşısında, bak lütfetmiş senin ile de paylaşıyor bu bilgiyi sakın unutma mazallah!

         Bunların en büyük derdi ilgi odağı olmaktır ve bu amaca ulaşmak için sizin karizmanızı, ruhunuzu, gerekli görürse kafanızı kırmaktan çekinmeyecektir. Kendi yüceliğini anlatmak için mutlaka birilerini hakir görmelidirler, aman diyim siz olmayın. Ne yaparsan yap, ne başarırsan başar, Allah vergisi yeteneğin olsun bu tipitoşta bir olmamışçılık bir beğenmemezlik halleri hani eyfeli ellerinle dik "nasıl" diye sor " eh işte, fena değil, kabul edilebilir, makul"den öte bir cevap alamazsınız, o yapmadı çünkü siz yaptınız  siz kimsiniz ki  cürmünüz ne ki beğeni kazanacak bir şey üretmiş olasınız,o tırnaklarını törpülerken  bile yapabilir çünkü senin binbir emek ile ortaya koyduğunu.

Bir de bunlar anlatır "ayy Sinan'ı gördüm bana yiyecek gibi baktı, hiç tipim değil standartımın altında kalıyor şekerim...." sen düşüünürsün hangi Sinan diye gayet doğal sorarsın "hangi sinan"diye  " aaaaa bizim Sinan yahuu Akçıl" işte 5 yaşından beri bana hasta, bizim Ayvalıkta yazlığımız var,onlar pansiyonda kalırdı o zamanlar, hatta bilmem ne şarkısı varya bana yazmıştı bi çıkarttı hit oldu, sayemde ekmek yedi...." diye gider. Siz acaba mitoman mı şizofen mi diye düşünürken o hala anlatıyordur Savcı olan amcasının bacanağını, hakim dayısını, milletvekili dedesinin amcasının oğlunu, mit de gizli ajan kuzenini.... sesin çıkmadıkça anlatılan hikayeler abuklaşır uydurur da uydurur, bir bakmışsın çilek festivaline çilek güzeli seçilmiş bir bakmışsın 5 yaşındayken yelken şampiyonu olmuş " ulen Erzurum'da nerede uçurdun sen o yelkenliyi " dersin dersin de içinden , çünki bunlar ile çatışmak bir çözüm değildir....

Her deneyimimi, her gözlemimi hatırladıkça yaşadığım an kadar sinirlerim gerildi ahan da gözüm seğirmeye başladı, sinir sağlığım için şimdilik bu kadar efenim :))













17 Ocak 2012 Salı

Chatleşememek

Liseye yeni başlamışım, o zamanlar  evlerde masa üstü, diz üstü, ekmek arası, cami altı filan bu kadar yaygın değil. Her yer deli gibi internet kafe. Hafta sonları arkadaşlar ile gitmeye başladım bu kahveden bozma yerlere aldı beni bir bilgisayar aşkı ( ki yaş itibari ile her ilgimi çeken şeye aşığım sanıyorum) okul çıkışlarını da internet kafelerde sürterek geçirmeye başladım sonra hastalığım ilerledi okuldan kaçıyorum internet kafeye gideceğim diye... Ne mi yapıyoruz efendim ? valla girdiğimiz chat programlarını ben şu an hatırlamıyorum  ( o derece ilgisizleştim) hani icq nevinden birşeyler var yok bir tane "beton" diye kanal var sanki diğer kanalların suyu çıkmış giriyoruz yapacak bir nane de yok sohbet ediyorsun  sana ne kadar çok kişi yazarsa ağzın kulaklarına varıyor. Başlarda klavye ile tanışıklığım yeni olduğundan burnumu da tuşlama için kullanılacak pozüsyonda tutuyorum bir harf bulacağım diye, tabii benim gibi maltoşların takıldığı bu yerde aşkını bulanları filan duydukça şevkim  git gide arttı pcyi açma kapamayı bilmeyen ben internetin tillahı oldum çıktım. Böyle ergenliğinde verdiği gereksiz yalanlar söylemeler, yok efendim ben sarışınmışım, 25 yaşındaymışım, üstüne üstlük psikologmuşum ( şimdi kendi ebeme saydırarak gülüyorum bunlara) nan şaşkoloz hatun psikolog bu kadar psiko ile neden bedava görüşsün! Hayır o değil neden sonra konuya vakıf olunca anlamaya başladım ki benim gözümde beyaz atlı prens olan  " farekusmuğu" rumuzlu vatandaş kafenin diğer köşesinde bir masada oturan, hakikaten ismi ile münhasır benim yaşlarımda bir ekmek kafa! ben ona sarışınım diyorum o bana 1.80im dio ben bildiğin koyu kestane o da bildiğimiz şişe mantarı. Hal böyle olunca soğudum bu yalan dünyadan :))) aklımı başıma devşirdim ve son virajdan kar ederim diye ya bismillah diyerek derslerime okuluma verdim alakamı. hoş 600 kişilik inekler okulumuzda ( o dönem "süper lise" olarak geçerdi) taş çatlasın 200 erkek vardı ve potansiyel sevgilimi 2 yeloz ile daha paylaşmam gerekiyordu ve neticede lise hayatını sevgilisiz geçiren platoniklerden oldum :)

Üniversite yıllarında yine  yok yurtdışındaki kuzenim yok efendim lisedeki kankam ile konuşmak için daha ucuz olduğundan chatleşmeyi  (msnleştiremediklerimizden misiniz?) tercih etmek durumunda kaldım.O zamanlar da dedikodu yapmak, eski sevgiliden dert yanmak, şehirler arası ilişki taktiği vermek gibi gereksiz konularda kullandım bu kanalı.

Okul da bitince bende bir tuhaflık baş göstermeye başladı. MSN'de yazışmak ilk 3 dkdan sonra beni acayip sıkıyor isterse karşımdaki feriştahı olsun, tanıdık olsun, olmasın, iş güç konuşsun, bana  yardımcı olmak için bir bilgi paylaşsın yok, o gereksiz turuncu ışık yandığında benim sinirllerim elektrik teline dönüyor bızıııt bıızzzııtt! MSN kardeşimi gerekmediği taktir de açmaz oldum ki hala  liseden ünvden arkadaşlarım ile buluştuğumuzda  söylenirler " ya sen neden girmiyorsun geçen bir konferans yaptık Hande Amerika o bile katıldı" vs. vs. diye. Yahu msne iş ile ilgili olduğunda yine sabır gösterebiliyorum ama o facebooktaki alttan fırtlayan kibrit kutusu büyüklüğündeki ekran da neyin nesi! yok birine  cevap verirken başkası yazıyor yazılanlar oraya gidiyor hadi anlat bakalım küçük yengene ( en cevval amcamın karısı)  sevdiğin bir kız arkadaşına yazdığın " en nadide yerlerinden öperim"in manasını... Yok annem ben gelemiyorum böyle şeylere eski performansımdan eser yok şimdi ben ki zamanında  10 pencereyi idare ederdim de 11. nerde kaldı diye bakardım şimdi iki kişi aynı anda yazsa telaşlanıyorum  ters bi hareket yapıp sakata geleceğim diye. Hani öyle  pcye yabancı, internete uzak biri de değilim buna rağmen böyle bir fobim oluştu ( uzmanı varsa bu fobik durumumu tek bir kelimede  ....mani, ....fobi olarak belirtmesini istiyorum)

Telefonda da öyle uzun uzadıya mesajlaşamam hele de "dağın arkasından doğan güneşin ışığıyla parlayan yağmur tanesinin düştüğü çiçeğin kokusu ile sarhoş olan kelebeğin kanadındaki rengin hayat verdiği bla bla bla" diye giden  odunumsu romantizmin güncel örneklerini gördüğüm anda imha ediyorum. Hani efekti olsa böcek başı ezme sesi eşliğinde yapmayı çok isterim bu olayı.

Yüz yüze, telefonda sesli iletişimde, mektuplaşmada ( yalan! en son 10 yıl önce yapmıştım)  e-mailleşme de hiçbir sorunum yok yazarım aslanlar gibi konuşurum  hatta nefes almadan konuşurum :))) ama itiraf ediyorum  chatleşmek diye tabir edilen anlık iletileşme iletişme iletişim her ne halt ise yapamıyorum arkadaş zaten aramızdaki iletişimi olumlu tutmaya çalışıyorsanız  sinir kat sayılarıma tavan yaptıran bu ileti kullanmamaya özen göstermeniz gerektiğini acı bir tecrübe sonucu öğrenirsiniz. Ağzınıza tıkılan laf, gediğinize koyulan taş da yanınıza kar kalır.



14 Ocak 2012 Cumartesi

Bir ben eksiktim. Ben de geldim

Kendimce güzel bulduğum blogları takip ederim, ederim ama isim filan da bırakmam hani anonymous anonymous dolanır okur çekilirim. Beğendiğim her yazının ardından " ben de mi yazsam" ile başlayıp " hıı bi sen eksiksin" der vazgeçerdim. Keyif erbabı Giray İpin'in blogunu dün yine ziyaret ettiğimde "hareket vaktidir artıkbu yol  benim de yolumdur" diye kendimi gaza getirip açtım blogumu ki vatana millete eşe dosta düşmana hayırlı olsun, hepsini tek tek yad etmek de boynumun borcu olsun :)
Kendimi ilgi çekecek, komik bir şeyler  yazayım diye kasmayacağım. İlhamiciğim bana uğrar uğramaz buralarda olurum. Şimdilik sizi öperek uğurluyorum :)